Previously on GomerciN

Ne oldum dememeli, ne olacağım dememeli, ne oluyor homunayim demeli…

Sene 2001…
Babam: Araba ehliyetiyle beraber motor ehliyeti de alalım istersen
Ben: Motora binmem ben ya, ne bineceğim

Sene 2004…
Bilen: Aslında bir motor almak lazım
Ben: Yok abi ya, deli işi motor
Bilen: Tehlikeli falan da alacağın zevk paha biçilemez

Sene 2006…
Çok boktan be hayat ama toparlar herhalde

Sene 2007…
Çok boktan be hayat, hayat çok boktan be, toparlamıyor da şerefsiz… Bir motor alsam acep ne olur, nasıl olur, kredi çekerim, yavaş yavaş öderim. Sitelere baktım, motorları inceledim, Çin malı motorları araştırdım, kaliteli aletlere baktım, içime sinen olmadı. Bilen bir fotoğraf gönderdi bir gün

Vay dedim, nasıl bir motordur, nedir, delidir. Almayı geçtim, tek düşündüğüm “acep şöyle yakından görebilir miyim” idi.

Şirkete servisle gidip geliyordum, genelde de uyuyordum. Bir sabah, nedense uyuyamadım, dışarıyı seyrediyordum. Sıra sıra galerilerin dizildiği bir yer vardı, birinin ismi dikkatimi çekti, oha, resmen Hyosung yazıyordu. “Acep dükkanda o motordan var mıdır, bir ara gelsek görebilir miyiz” derken bir baktım ki vitrine koymuş pezevenkler. Artık, her sabah, ağzımın suyu aka aka seyrediyordum o dükkanı.

Sene 2008…
Hala boktan hayat… En azından benim için öyleydi ama hayatında değişiklikler olanlar da vardı; Bir ara Bilen aradı:

Bilen: Motor aldım
Ben: Hadi lan!
Bilen: Hyosung hem de, gv650
Ben: Sktir lan!
Bilen: Hahhahaha
Ben: Sktir lan!! Harbi mi?
Bilen: Harbi
Ben: Sktir lan!!!!

Şansıma, YKGS konferansında sunum yapmak için İstanbul’a gidecektim o sene sonunda. Bilen’le buluştuk, harbi almıştı motoru, gittik, gördük, elledik…

Bindik…

Mikrobu almıştım bir kere, dönüş yoktu artık, gaza geliyordum yavaş yavaş. Bir iki kere ehliyet kursuna başvuracak oldum, ya süreyi kaçırdım, ya belgeleri, hep bir bahanem oldu. Motor olayını erteleyip durdum öyle olunca, hayat da hala çok boktandı…

Bu yazıyı yazmaya ne zaman başladım biliyor musun? 10 Mayıs 2011’de başlamışım, an itibariyle 19 Ocak 2012’deyiz, aradan bir yıl geçmiş neredeyse, yazıya yeni devam ediyorum. Neden biliyor musun? Tahmin et… Evet, hayat çok boktan be çünkü, iki satır yazasım gelmedi amınakoyim. Şimdi yine başladım yazmaya, hayat veya bakış açım düzeldiği için değil, bilakis boka battığım için. Bildiğin, boktan müteşekkil bir bataklık gibi gelir oldu hayat; tutunacak bir dal yok gibi, çırpınsam batıyorum gibi, kıpırdamasam da bir boka yaramıyor, ben de ne yapıyorum? O boku yiyorum hacı, ya yiye yiye bitireceğim, ya da koyverip gideceğim, bilemedim.

Ne diyordum? Evet, hayat çok boktandı bir ara, şimdi de boktan ama arada güzel bir zaman dilimi vardı be gömlük, oraya bağlayacaktım yazıyı, o zamanlardan bahsedip şimdiki boktanlığımın sebeplerine geçecektim de olmadı, olduramıyorum be hacım. O zamanları hatırlamak, içinde bulunduğum boka biraz daha gömüyor beni.

Onu geçtim, daha eskiye gittim yanlışlıkla, hayatın boktanlığını daha az hissettiğim dönemlere, ufaktan tebessüm ettim hatta az önce, sonra bugünki bir muhabbet geldi aklıma, bir şarkı geldi, bir şiir geldi, hayatın neden boktanlaştığı aklıma geldi be gömlük.

Anıları anmak güzel de güzel anların anılarda kalmış olması koyuyor be gömlük.

Niye yazdım şimdi bunu peki? Bok yemekten kusma seviyesine geldim çünkü, budur benim kusmuğum.

Şimdi bunu yazıyorum da, yarın bir gün “sitesine en son böyle böyle yazmıştı” deyip “ne pis adammış” derler mi?

Desinler amınakoyim, çok da sikimdeydi…