Aferin bana

Az önce, yerden yaklaşık 70 cm yüksekte duran suyu kafamdan aşağı dökmeyi başardım, aferin bana…

Az önce, Gölge ile Maymun birbirlerini kovalarken masanın altına girdi Gölge, bilgisayarın sesi kesildi. Herhalde dedim, hoparlörün kablosunu çıkardılar, eğildim, ona baktım falan, geri kalkarken de devirdim masanın kenarında duran suyu kafamda aşağıya. Sıradaki hedefim, halının üzerinde duran bir bardak suyu aynı şekilde kafama dökebilmek…

O değil de, Gölge’den korkuyorum artık. Kablosunu falan çıkarmamış hoparlörün, kapatmış, “ON/OFF” düğmesine basmış ve kapatmış resmen. Anlamadım, hoparlörü desteklemeden basmak mümkün değil gibi o tuşa. E, bu kedi bir patisiyle hoparlörü tuttu, diğeri ile de tuşa mı bastı, nasıl yaptı anlamadım.

İçine mama koyduğum yoğurt kabının kapağını açmayı da öğrenmişti geçenlerde. Pesemeng, kapı açmayı öğrendiğinde bile şaşırmıştım, şimdi kontrolden çıktı iyice…

Geçenlerde benim org yerde duruyordu, baktım, Gölge geçmiş başına, tuşlara basıyor ama bir şey çalıyor gibi, iki patisiyle geziniyor tuşların üstünde. Ah be dedim, açık olsaydı org da dinleseydim ne çalıyor. Fotoğraf makinası da yanımda değildi, değilse çekecektim kameraya. Arada sırada da gitar çalıyor. Geçiyor gitarın başına, tellere vuruyor rasgele.

O da değil de, su yalnızca başıma değil benim el motorunun üstüne de döküldü. Tam da çalışıyordum ne güzel. Fişten çekip kuruladım, şimdi de kaloriferin üstüne koydum, kurusun deyü. Deniz kabuğundan takı kesmeye başladım bakalım, ilk denemelerim güzel oldu, biraz daha yapayım, anlatacağım uzun uzun nasıl yapılır, nelere dikkat edilir falan diye. İnternette aramıştım deniz kabuğu nasıl işlenir falan diye ama nasıl delik açılacağından başka bir şey bulamadım. Anlatayım da aleme bir faydam dokunsun 😛

Başladı Avrupa Yakası, kapatayım ben, alet de kurumuştur herhalde, bir yandan da devam edeyim kabuk kesmeye. Yonca şeklinde küpe deniyorum bu sefer :). Haydi selametle…