16-19 Mayıs Gezisi, 3. Gün

Evden güç bela çıktım, malum, ölü toprağı. Dedemin sağlık karnesini kuzene götürecektim önce, Silifke içine girdim bu yüzden yeniden…

Kuzenle de oturduk biraz. Ermenek yolu üzerinden gitmek istediğimi söyledim, daha önce gidip gitmediğimi sordu, hiç gitmediğimi söyleyince güldü "süper bir yol, bayılacaksın" falan dedi ve ekledi "bir yer var, oraya gidince bu dediğimi hatırlayacaksın. Dağın tepesindesin, karşıdaki dağda yollar görünüyor, o yoldan gideceğini anlıyorsun" dedi, eyvallah dedim. Müsaadesini isteyip çıktım.

Fürmüz'üm yine yüklü

Çarşıda bir akrabanın dükkanının önünden geçiyordum, baktım içeride tanıdıklar var, motoru çektim sağa, kaskı çıkarıp dükkana doğru yürüdüm. Bu arada akraba da beni süzüyor "kim bu gibisinden". Motor kıyafeti falan neyse, saçı da kazıtmışım, iyice tuafım yani smile.gif Neyse, tanıdı, oturdum biraz orada, muhabbet ettik. Ermenek yolunun çok tehlikeli olduğundan dem vurdular, heyecanlandım, gidebilir miyim acaba diye. Normalde Konya'ya Mut üzerinden gidiliyor ki Mut'a kadar olan yol bile benim gözümde tehlikeli idi. Kıvrımlı, dar, uçurumlu yollar. Meğer Ermenek yolu daha fenaymış ama yılmadım, yola koyuldum.

Yola koyulmadan önce Silifke içinde son bir poz daha çekeyim dedim bu arada. Tekirambarı denen yere çıktım, Bizans'lardan kalma bir su deposu. Kaleyi de kadraja alarak bir kaç poz da orada çektim.

Ben fotoğraf çekerken arkadan küçük bir kızın sesi geliyordu: "Aaaa, anneeee, turiiist, ben hiç turist görmemiştim, anne baaak, turiiist" falan diye smile.gif Baktım, uzaktan süzüyorlar beni. Görünüm tuhaf tabi, annemin tabiri ile "ninja kaplumbağa gibi" geziyorum, elimde de kocaman fotoğraf makinesi falan. "Turist değil, gazeteci herhalde" falan dediler. Küçük kız annesinden izin istedi sonra "gidip para isteyeyim mi" diye smile.gif Kızdı annesi, yabancılardan para alınmaz falan gibisinden. Turist görünce para isteme refleksi var herhalde bizim oranın çocuklarında smile.gif

Bu da kalenin arkadan görünüşü

Yol üzerindeki Kıbrıs Şehitliği:

Bu Kıbrıs Şehitliği'nin tam karşısında piknik alanı var, eskiden çok giderdik, hey gidi

Neyse, oradan ayrılıp Toroslar'a vurdum kendimi. Kısa bir süre sonra Mut yerine Gülnar yolunu tercih etme sebeplerinden biri olan "bitişik ağaç"a geldim. İki ayrı vücüt tek vücütta birleşmiş, bir nevi ağaç pornosu tongue.gif

Çok geçmeden Gökbelen'e vardım. Gökbelen de çok uzak bir yer gibi gelirdi eskiden, şimdi öylesine bir durak oldu smile.gif

Hazır Gökbelen'e gelmişken pederden kalan yayla evine bir bakayım dedim. Peder ölmeden önce merdiven yaptırmış, temel attırmış falan demişlerdi de görememiştim, gitmişken fotoğrafını çektim biraz. Yukarıda bir şeyler yıkılmış, otlar büyümüş falan ama olsun, elden geçirilince şekle girer

Bu arada Fürmüz'ü de dinlenmeye aldım dut gölgesinde. Gelirkenki gibi sigortaya bir haller olmasın diye dinlendirir oldum artık.

Bu da Gökbelen'in meydanındaki su kaynağı. 6 delikten bilek gibi soğuk su fışkırır, bereketlidir de bir ara kirlenmişti. Hatta içmiştim de bir kaç hafta tuhaf bir ishal ile boğuşmuştum. Böyle, kabız ile ishal arası bir şey idi. Yani, düşünün bağırsakta su emilimi yok, bir yandan da çıkışlar kapalı smile.gif Neyse smile.gif

Gökbelen'den sonra daha bir keyifli hal aldı yollar. Kıvrımlar tam kıvamında, çok yavaşlamadan dönebiliyorsunuz ama ardı ardına pek çok kıvrım var. Sağa yatırıyorsunuz motoru, hemen sola dönüş geliyor, sola yatırıyorsunuz, sonra tekrar sağa falan, o anda zevk almaya başladım kıvrımlı yollardan. Sonra bir yere geldim ki durmadan edemedim:

Sağ tarafta tam kamplık bir boşluk vardı smile.gif

Biraz sonra Gülnar'a varıp bir mola daha verdim. Arkadaki heykel Gülnar Hatun'un heykeli imiş bu arada

Gülnar'dan sonra asıl macera başladı işte. Milletin uyardığı kadar varmış, hem kıvrımlı, hem uçurum kenarı, hem bozuk hem de yokuş aşağı yollardan gidiyorsunuz.
Bu arada, kuzenin kastettiği yer de anladığım kadarıyla bu fotoğraftaki yer civarı imiş. Karşıda bir dağ var ya hani, ufukta, işte, bu dağdan inip o dağa çıkmam gerekiyormuş smile.gif

Uçurumdan aşağı bir bakayım dedim, aboooo, teker kaynıyor ortalık. Millet keyfine lastik mi atıyor yoksa kazalardan arda kalanlar mı anlamadım

Sonra dedim dur, motoru uçurumun kenarına alayım da öyle bir iki poz çekeyim. Şöyle bir mallık yaptım; kaskı giymedim, giymediğim gibi gidona vizör boşluğundan geçirerek taktım, ön freni iptal etmiş oldum yani smile.gif Valla, zar zor durdurdum motoru, neredeyse uçuyordum yani tekerlerin yanına smile.gif

Motoru oraya çekince gördüm ki tekerlerin olduğu yerde minik bir "deve kazanı" varmış. Ufacık bir şelalecikten akan sular orada küçük bir havuz oluşturmuş

Yavaş yavaş indim sonunda en aşağıya

Ermeneğe 40 km kalmış bu arada, ve önce karşıdaki dağa tırmanmam icab ediyormuş

Ve tırmandım da nitekim smile.gif Karşıdaki dağda, geldiğim yol da seçilebiliyor

Dağ yolu bitmedi, bitmiyor tabi. Virajlar biraz daha tehlikesizleşse de asfalt kalitesi düştükçe düşüyor, gevşek asfalt, mıcır falan heyecan yaptırıyor insana smile.gif

Hatta hem karşıki dağdaki yollar, hem de geldiğim kıvrım yollar da şu şekilde görülebilir:

Bir yerde bitti kıvrımlar, düz yolda gitmeye başladım. "Herhalde bitti artık" dedim, "bundan sonra Konya'ya kadar düz herhalde yollar". Değilmiş smile.gif
Erk Petrol diye bir benzinci geldi, heryerde görülemeyen benzincilerden smile.gif Burada da fotoğraf çekeyim dedim, baktım, motoru kadraja sığdıramıyorum bit türlü. Yani sığdıramıyorum sanıyorum ama ekranda kadrajın sağ üst çeyreği görünüyormuş sadece

Meğer telefonun kamerası bir şekilde "zoom" yapmış (ki zoom özelliği yok normalde), öyle de kalmış. Titreşimden mi, sıcaktan mı bilemedim. Yeniden başlattım, düzeldi.

Ermenek'teki baraj inşaatının aşağısındaki Görmeli Köprüsü. Karamanoğulları zamanında yapılmış

Tam yollar düzeldi derken yine sapıttı smile.gif Şunu da bir çekeyim deyip çektim, sonra yol daha da fenalaştı, sağa çekip duramadım bile, duracağım derken yokuş aşağı mıcıra falan kaptırırım diye smile.gif

Öyle böyle derken Ermenek'e vardım sonunda. Ufak bir lokantaya girdim, 1.5 Mevlana söyledim, 5 TL tuttu smile.gif Küçük memleketlerin bu yönü de ayrı bir güzel

Lokantadakilerden yol hakkında bilgi aldım, zinciri yağladım ve yola çıktım yeniden. Ermenek'ten sonra yollar nisbeten düzgündü baya, geniş ve hafif açılı virajlar biraz canımı sıktı, "nerede heyecan" diye smile.gif

Yolda baktım ufak bir dere var, tam yanaşayım derken bir çeşme daha denk geldi, onun yanına çektim motoru. Kafamın hararetini aldım, bir iki poz daha çektim ve yeniden yola koyuldum

Ehe, gören de yol yok, dağdan gidiyorum sanacak smile.gif

Biraz gittikten sonra denk gelen bir köyde sonunda kendimi de sokuyorum kadraja biggrin.gif

Yine dağlar, yine kıvrımlar, ooh, mis

Eğişte Deresi'nde bir kez daha giriyorum kadraja. Derenin kendisini çekemedim bu arada ama nasıl bir dereydi derseniz derim ki "eh işte" tongue.gif

O kadar kıvrımlı dağ yolundan sonra dinlenme molası gibi bir yol çıkıyor artık karşıma, Konya'ya da yaklaşmışım bu arada

Giderken Taşkent'e düştü yolum. Hey gidi, dedim, yıllar önce gelmiştim buraya. Bir bakkalın önüne yanaştım, hemen çocuklar çevirdi etrafımı. Çocuklardan birisi resmen "Fırat" öteki de resmen "Tahsin"di smile.gif
Fırat olan "kaç yapıyor ki bu, oha 140 yapıyor" falan diye yanaştı, Tahsin olan ise "peh, 140 mı, bir şey değilmiş. Vites göstergesi de yok, yeni başlayan için zor olur" falan diyor smile.gif Baya güldüm için için, bu arada Fırat da göstergelere dokunup soruyordu, bu ne, bu mavi olan ne, bu ne falan diye.
Neyse, bakkaldan su ve gazoz aldım, gazozu içip yola koyuldum yeniden. Hadim de yakınmış, oraya gittim. Ben küçükken, 3-4 yaşlarındayken orada kalmıştık bir süre. Hayal meyal hatırladığım şeyler var ama bulanık tabi. Bir benzinliğe girdim, benzin alırken annemi arayıp sordum, bizim ev neredeydi falan diye. Aklında kaldığı kadar anlattı da pek faydası olmadı tabi. Yani, 20 seneden fazla olmuş, nasıl olsun.
O değil de, anneme Hadim'de olduğumu söyleyince söylenmeye başladı "Çok uzatmışsın yolunu, Gülnar'dan direk Konya yoluna çıkardın" falan. Benim derdim gezmek dedim, Konya'ya varmak değil amacım dedim ama anlatamadım smile.gif
Hadim'e girip gezindim biraz ama bulamadım bizim evi. "Neyse" deyip bir poz da orada çektim.

Ondan sonra durmadım pek, hava kararmadan Konya'ya varmak istiyordum. Niyetim akrabalardan birisinde falan kalmaktı ama Konya'ya vardığımda saat 9'u geçmekte olunca kimseyi rahatsız etmeyeyim dedim. Zaten üstüm başım pis, kokmuşum yüzlerce kilometredir, kaskı bırak pantolona bile bir ton böcek yapışmış. Şehir içine girip otel aramaya başladım. İlk gördüğüm oteli gözüm tutmadı pek. İkincisi biraz daha iyi görünüyor gibiydi, ona girdim. 55 TL imiş geceliği, kapalı otoparkı da varmış, iyi deyip oraya girdim, yerleştim, televizyon izleye izleye uyudum.

(gelecek bölüm: 4. gün, oteldeki tv'de 7/24 "teletubbies" yayını, Beyşehir üzerinden köy yollarına dalış, Ankara'ya hüzünlü, buruk varış)