Hitit Motosiklet Kulübü, 2009 Festivali, Dipsiz Göl, Tosya

İlk motosiklet festivalim, ilk çadırım, ilk hedem, ilk hödöm 😛

Peşin peşin belirteyim, yolda kalmadım bu sefer, en azından geziye başladıktan sonra 🙂 Geziden önceki gece bir arkadaşın düğününe gidecektim, Incek tarafında. Biraz erken çıkayım da Gezgin Motor'a uğrayıp bir depo üstü çanta alayım dedimdi, düğüne kadar da oyalanacaktım biraz. Gittim, kapalıymış, düğüne de vakit var daha, bari motoru yıkatayım dedim. 100. Yıl'a indim, yıkattıp, sonra çalıştırdım motoru, tekleme vardı hafiften, "herhalde motor soğuk" deyip bindim. Ahlatlıbel'e doğru çıkarken iyice çekişi düştü aletin, tekleme de şiddetlendi motoru zorladıkça. Lan ne oluyor derken sağ bacağımda bir sıcaklık hissettim. Hemen sağa çektim ki abboooo, egsozun kaplaması yanmış.

Metin Usta'yı aradım, "Buji gitmiştir, değiştirirsen düzelir" dedi de yanımda buji yok. İşin güzel yanı yanımdaki çantadan çıkarıp seyahat çantama atmıştım bujileri, kısmet işte. Neyse, Hasan Abi'ye yönlendirdi beni, geldi biraz sonra, değiştirdi bujileri. Motora bindim, baktım yine tekliyor. Hemen geri aradım, "biraz daha sür, yapmaya devam ederse ara" dedi, tekleme devam etti, aradım, geldi yine, kendisi bindi bu sefer. Ufak bir tur attı, "bir şey yok" dedi, hakikaten, o ara ne olduysa gitmişti tekleme. Olay şöyle olmuş muhtemelen. Motoru soğutmadan yıkatınca çatladı bujilerden biri (zaten birisi sağlamcaydı bujilerden ama öteki gitmişti resmen). Çatlayan buji kurum yaptı, kurum silindirlerden birini tıkadı, orası çalışmaz oldu, yük tek silindire bindi, egsoz yandı, sonra pisliği atabildi alet de düzeldi. Neyse, macera işte bunlar 🙂 O değil de, düğüne erken gideceğim derken 2 saat geç gittim. Kokteylli falan bir düğündü bir de, ben bir gittim, ayakta bot, dizlikler, üstte kot mont, bandana falan. Bir de bizimkilerin masayı bulamadım, bir tur attım masaların arasında o vaziyette, şekil oldu 🙂 En azından tişört değil gömlek vardı üzerimde 🙂 Neyse, gelelim geziye…

Celal Abi ile telefonlaşmıştık, Cumartesi sabah Metin Usta'da buluşup beraber yola çıkacaktık. Ben akşam eve geç gidince hazırlanamamıştım, sabah da geç kaldım, biraz bekletmiş oldum Celal Abi'yi. Yola çıktık beraber, ilk molamızı benim motorun 20000 km'yi devirmesi anını fotoğraflamak için verdik

Tam tutturamadım gerçi ama olsun. Sonra Celal Abi'nin egsozu ayrıldı motordan biraz, onu sıkıştırmak için durduk.

Bir de benzin aldık, onun dışında Tosya'ya kadar durmadık. Dipsiz Göl'e sapmadan önce benzinliğe uğradık yeniden. Ankara'dan gelen başka motorcular vardı, onlarla konuştuk falan, o arada da Mirty mesaj atmış, onu aradım, Tosya'ya inmişler grup olarak, çay içiyorlarmış bir yerde. Oraya gidip kampa beraber çıkalım olmazsa dedik ama yolda vazgeçtik. "Kampa geldik, şehirde ne işimiz var" dedi Celal Abi, "hakikaten" dedim ben de 🙂

Ufak bir köyden geçerek çıktık Dipsiz Göl'e. Girişte Murat Abi karşıladı bizi, standlarının yerini tarif etti, kaydımızı yapıp girdik içeriye.

Çadırları kuracağımız yere çıkan yol bozuktu, çamurlu falandı bir de, dedim "tek seferde çıktım çıktım, arada duracak olursam yine sıyırırım balatayı falan". O gazla çıkıyordum fakat Celal Abi'nin kaskı önce marşı kapattı, sonra yere düştü falan derken durmak zorunda kaldım, sonra da nizami kaldırmayı beceremedim 🙂 Tepeye yaklaşınca kokular falan geldi, sakata gelmemek için Celal Abi ile iterek çıkardık sonra.

Çadırlarımızı kurduk, eşyalarımızı bıraktık, aşağıya indik. Murat Abi'lerle falan biraz muhabbet ettikten sonra Mert ile Celal Abi dağ yürüyüşü yapmaya karar verdi. Niye gaza geldiysem ben de takıldım peşlerine. 3500 metrelik bir yürüyüş oldu, çok az bir kısmı hariç yokuş yukarı olunca epeyce yorucu bir yürüyüş oldu, en azından benim için 🙂

Zirveye varınca hem dinlendik biraz, hem de manzaranın keyfini çıkardık

İnerken, kampa yaklaştığımızda üzerimize doğru gelen kroslar karşıladı bizi.

Meğer aşağıda tırmanma yarışı başlamak üzere imiş. Tam denk geldi, bir kaç fotoğraf çektim yarış anında

Çadırlara uğradık, Mirty'nin süpersonik virago'sunun süpersonik bir fotoğrafını çektim bu arada 🙂

Gezgin Motor standının orada otururken iki küçük çocuk önümüzden geçip duruyordu minik atv'leri ile. Bir "panning" de onlarla kastım

Bıkmadan akşama kadar bindi şoparlar 🙂 Hatta ertesi gün de sabah erkenden başladılar binmeye, oradan ayrılana kadar da binmişlerdir herhalde yine.

Biraz dinlenip demlendikten sonra bir şeyler yemek için büfeye doğru gittik (sonunda 🙂 )

Döner, köfte, balık ekmek, gözleme falan yapıyorlardı, fena da değildi.

Otururken boynuzlu bir Africa Twin geldi 🙂 İnanılmaz yakışmış valla

Bir de minyatür krosçu vardı, valla, çatır çatır biniyordu o zeminde motora, helal olsun, ne diyeyim 🙂

Biraz sonra Kemal Merkit ve Kutlu Torunlar'ın Dakar üzerine söyleşisi vardı, yağmura rağmen ilgiyle izledi herkes. Söyleşinin akabinde fotoğraflar çekildi

Bir de böylesi var

Celal Abi'yi çekmiştim ben, makineyi aldı, geç de seni de çekelim falan dedi. Ben pek yanaşmazdım böyle şeylere, Kemal Merkit başka birileriyle konuşurken kadraja gireyim, öyle çeksin dedim ama birisi farketti, uyardı Kemal Merkit'i, o da hemen poz verdi 🙂 İyi de oldu valla, hep görürdüm insanları, böyle anca haberlerde gördüğümüz insanlarla başbaşa pozları olurdu, nasıl ayarlarlar anlamazdım, meğer onlar da birer insanmış 🙂

Söyleşi bitti, çekilişler yapıldı falan, akşam asıl eğlence başladı artık. Çekilişlerle beraber sandalye kapmaca, kolbastı gibi yarışmaların ardından Soulproject grubu sahne aldı. Valla, önyargılı yaklaşmıştım aslında, zaten Mirty söyleyene kadar tekno müzik yapacaklar sanıyordum, meğer blues (hatta soul 🙂 ) yaparlar imiş. Gayet de başarılardı. Çok yorgun olmama rağmen konser bitene kadar çadırıma çıkmadım şahsen.

Bu arada Celal Abi erken yatmıştı, sabah erken dönecekti o, Mirty'i de fotoğraf çekerken kaybettim, sabah için bir program yapamadık o yüzden.

Konser bittikten sonra çadırıma geçtim ben, ilk defa giriyordum çadırıma, hatta herhangi bir çadıra ilk defa giriyordum galiba 🙂 Yatağımı şişirdim, tuluma yerleştim. Tulum market malı olmasına rağmen bir anda ısıttı, bunaldım hatta, dayanamayıp fermuarını açtım biraz. Sabaha karşı üşüdüm öyle olunca ama olsun, çok da abartı bir soğuk değil idi. Çadırı, şişme yatağı ve tulumu Metro'dan almıştım, üçü ve yatak için pompa toplam 90 tl'ye falan mal oldu. Uyku tulumu beklediğimden iyi çıktı. Nitekim yatak da gayet rahattı. Mat'a göre nasıldır bilmem ama aklınızda bulunsun, 15 TL'ye falan satılıyor, güzel bir olay yani. Çadır biraz uyduruk ama yazın idare eder.

Neyse, ertesi gün kahvaltımı yaptım, pipomu içerken Mirty ile Murti ( 🙂 ) geldi. Mirty beni halen uyuyor sanıyormuş meğer, uykum ağırdır falan demiştim gece, o da çadıra bakmamış, uyandırmayayım deyü. 6 gibi uyanmıştım aslında, 8:30'a doğru da kahvaltıya inmiştim. Neyse, ne diyordum, hah, kahvaltılarımızı yaptık, toparlandık, öğle oldu zaten, çıkma planları yapmaya başladık biz de. Murat Abi, onlara takılabileceğimiz söyledi, olur dedik. Diğerlerini bekledik ama baktık gelen giden yok, haber verip üçümüz çıktık. Murat Abi'yi bayacağımız (en azından benim bayacağım) daha dağdan inmeden belli oldu. Murat Abi çatır çatır ilerlerken biz her virajda biraz daha geride kalıyorduk. Mirty benim arkamda olunca ben geride kaldıkça o da geride kalıyordu. Asfalta çıkınca daha çok uyum sağlayabildim (Murat Abi sağolsun, halimizi anladı da hızlanmadı 🙂 ).

O değil de bak, köyden inerken bir köpek denk geldi, bizim önümüzde bir motor daha vardı, ona saldırdı önce, o gitti, Murat Abi'ye saldırdı, o da gitti ama köpek tam karşımda kaldı, yandan giriyordum neredeyse de ben frene abandım, o kenara attı kendini, sonra beni bırakıp Mirty'e saldırdı. Demek ki neymiş, köpek saldırırsa üzerine sürecekmişiz 😛

Neyse, yolda sollamalarda zorlandım ben ama Ilgaz'a kadar pek kopmadan geldik. Ilgaz-Ankara kavşağında benzin aldık ve Ilgaz Dağı'na doğru yola çıktık. Dağa çıkış hem virajlı hem de dik. Hani, virajda zaten yavaşlıyorum, bir de motor çekmiyor, ikinci vitese kadar düştüm artık. Murat Abi yine de kritik yerlerde bekleyip grup halinde devam edebilmemizi sağladı. Ilgaz'a çıkınca bir sigara molası da orada verdik. Dönüşte Murat Abi hızlı gideceğini, aşağıda buluşacağımızı söyledi, tamam deyip ayrıldık. En geride kaldım tabi ben haliyle. Bir de tam bir arabayı sollayacakken bir taksici girdi önüme. Öndeki arabayı sollayacak gibi yapıp yapıp geri girdi şeridine, ne yaptığı belli olmayınca sollayamadım ben de, iyice geride kaldım. Tam solladım en son, meğer Ankara kavşağına gelmişiz bile zaten, bir anlamı olmadı yani. Burada grubu yeniden toplayıp Çankırı'ya doğru devam ettik.

Murat Abi'nin teyzesigile uğradık, sağolsunlar aç karnımızı doyurdular 🙂 Çayımızı içip yeniden yola koyulduk. Şabanözü, Eldivan falan üzerinden gidecektik. Ufak bir baraj gölünün orada ufak bir mola verdik ( Buradan sonraki fotoğraflar çok süpersonik HDR fotoğraflar 🙂 )

Murat Abi önce "şu yoldan bir gidelim de bakalım kamp alanı var mı" dedi, gittik, sonra her geziyi güzelleştiren o süz söylendi "Bu yol nereye çıkıyor acaba?" 🙂 Önce bir tepeye kadar çıktık. Bu arada tepenin yarısında ben durdum, durunca da devam etmeye çekindim. Bir kere sıyırdım ya balatayı, bir daha olur deyü korkuyorum artık. Ama baktım korkunun ecele faydası yok, devam ettim. Yukarı çıkınca hem sigara, hem de fotoğraf molası verdik.

Africa Twin Çankırı'da değil de Afrika'da sanki 🙂

Ankara'ya yaklaşınca yine bir sigara molası verdik, akabinde, tek bir araçmışcasına nizami bir şekilde Ankara'ya kadar sürdük, aferin bize 🙂 Çevre Yolu'na sapacağımı söylemiş idim ben, nitekim öyle de yaptım. Bir gezi daha böylece bitti, çok şükür sorunsuz, güzel bir gezi oldu. Nice gezilerde görüşmek üzere esen kalın 😛

O değil de, özetle güzeldi festival. Tek sorun akşama kadar devamlı çalan müzikti. Çok yüksek sesle aralıksız olarak müzik çalınması ne kadar doğru bir hareket bilmiyorum valla. Gerçi, festival sonuçta, dinlenme kampı değil, belki öyle bir mantıkla susturmadılar müziği ama şahsen derim ki arada bir kesselerdi de kuş sesleri, kurbağa vraklamaları dinlesek iyiydi. Neyse, bitti yazı, dağılın 🙂

O da değil de, uzun yazmayacaktım ben, ne ara gaza geldim de yazdım anlamadım. Hayır, uykusuzum da acayip. Ne bileyim, yazmaya başlayınca durduramıyorum kendimi 🙂

Bu arada, fotoğrafların tamamı

http://www.gomercin.net/galeri/v/Gezilerim/hmk_2009/

adresinde. Oraya bakmanızı tavsiye ederim, toplam 250 fotoğraf falan var. Aralarda buraya atmadığım başka güzel fotoğraflar da var (özellikle HDR sevenler son bir iki sayfaya bakabilirler ).