Sorgun Kampı Hatıratı – 5. Bölüm

Hava güzeldi, zorlu bir uyku olmadı, üşümeden, ikiye bir çişe kalkmadan rahat bir uyku çekebildim. Gerçi hiç kalkmadım değil, sabaha karşı bir uyandım, güneş yeni yeni doğuyordu.

Gece yatmadan önce Murat Abi, oranın sabahının çok güzel olduğunu, tam fotoğraflık olduğunu falan söylemişti, kalkmışken göle bir bakayım dedim ben de. Göl öyle sisli falan değildi, bir numarası yoktu o anda. Fotoğraflayamadım ama gölün başında, tek başına ayakta duran birisi vardı. Süleyman Abi imiş meğer, kurbağa sesleri delirtmiş, hadlerini bildirmek için gölün kenarına gelmiş. Bu arada, tek ses kurbağa sesleri değildi, horlama da vardı ama horlama da değildi dikkatimi çeken ses. Çok net ossurma sesleri geliyordu farklı farklı çadırlardan. Böyle, trombon senfonisi gibi, sağdan soldan zart, zort, ziriziri zirt falan diye. Yaptığım kamplarda yaşadığım en ilginç andı kesinlikle.

Neyse, geri yattım, sabah da nazlana nazlana kalktım. Çoktan kalkmış olanlar vardı, kahvaltı masası hazırlanmış, ateş yakılmış hatta millet karnını doyurmuştu bile. Ben de kendime sucuk hazırlayıp kahvaltılıklardan atıştırmaya başladım.

IMGP7438.JPG

Şimdi, görüntüye dikkat edin, kaşar peyniri ve beyaz peynir var, arasında da tulum peynirine benzer bir şey. Dikkat çekiyor değil mi, benim çekti en azından, bir kaç kişinin daha dikkatini çekmiş nitekim. Bir parça attım ağzıma, tadı bir şeye benzemiyordu, herhalde kalitesiz bir peynir deyip devam etmedim. Daha sonra, masadan uzakken gülüşmeler falan duydum, birisinin “balık yemi lan o” falan dediğini duyunca “aha” dedim, “o tabaktakinden bahsediyorlar”. Öyleymiş harbiden, kim yapmış bilmem de birisi onu da peynir sanıp masaya koymuş. Neticede ne tip balık avlamak için kullanıldığını bilmem de sazan avlayabildiğini görmüş olduk 🙂

Bu arada, Emrah da gelmiş ama ne zaman gelmiş emin değilim, unutmuşum valla kimlerin ne zaman geldiğini. Emrah, akşam da mı bizimleydi yoksa, harbi unutmuşum 🙂

O esnada, Güneş, gece boyu yatmaya doyamadığı süpersonik yatağı ile ilişkisini devam ettiriyordu

IMGP7457.JPG

Neyse efendim, kahvaltıydı, şuydu buydu derken Onur, birisini de alıp jiple biraz yol dışı gezi yapmaya karar verdi, bak burada da yanında kim olduğunu hatırlamıyorum.

IMGP7463.JPG

Ve sabah şekerleri de aramıza katıldı. Sami ve Derya Abiler, yolu bulamayacaklarından korkmuşlar herhalde ki önlerine bir taksi koymuşlar

IMGP7469.JPG

IMGP7471.JPG

IMGP7472.JPG

O değil de, Aslı Abla’nın yeni saçlarını kıskanan birisi var herhalde 😛

IMGP7483.JPG

Yeni gelenlerle beraber yeni bir muhabbet halkası kuruldu

IMGP7497.JPG

Muhabbeti renklendirmek için karpuz kesil, ne güzel oldu, pek güzel oldu

IMGP7528.JPG

Gitme hazırlıklarına başlamıştık artık, çadırları falan toplamış, motorları yüklemiştik. Gitmeden önce son bir kez ağaçların arasına vurayım dedim kendimi. Tam motora binecekken baktım, Celal Abi ile Emrah da motorlarına biniyor, ben de takıldım peşlerine. Anlatmış mıydım, geldiğimiz gün de Hakan’la böyle girmiştik ağaçların arasına, bir yerde baya dik bir yer vardı, gaza gelip oraya tırmanmaya kalkmıştım, olmamıştı tabi. Hakan’ın desteğiyle ağır ağır, geri geri inmiştim mecburen. Aynı yere gittik yine, Emrah sağa sapıp daha az eğimli yerden tırmandı ama Celal Abi kaptırdı gitti, bir kez daha özendim XL200’e. Askerden sonra para durumunu ayarlayabilirsem bir tane de ben alayım diyorum, chopper’ı ziyan etmeyeyim böyle dağda bayırda 🙂

Bu arada, bizimkiler tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için çıkmışlar meğer, ben de gelmişken halledeyim dedim, üçe ayrılıp bir güzel suladık ağaçları. Dönüşte takip etmedim, kendi çapımda dolanıp kamp yerine geri döndüm. Döndüğümde halaylar ve mehteran ekibi ile karşılandım 🙂

IMGP7529.JPG

Sıradaki fotoğrafa bakarken monitörün ayarlarıyla oynamayın, o da böyle bir insan, yapacak bir şey yok 😛

IMGP7544.JPG

Toparlandık artık, yola koyulmadan önce şöyle güzel bir toplu fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik tabi

IMGP7605.JPG

Toparlandık ama gelirken fotoğraf makinesini sırt çantama koymuştum, çantanın sapı kopunca çantayı da dağcı çantasına yerleştirdim, fotoğraf makinesi dışarıda kalmış oldu yani. Mecbur boynumda taşıyacaktım, bari makineyi boynuma asayım da yolda onunla fotoğraf çekerim dedim. Düşük hızlarda pek sorun olmadı, hoş fotoğraflar çıktı

IMGP7633.JPG

Ha bak, bu gezinin eksiği ne, tabi ki de Sinem Abla’nın kaza yapması 🙂 Onu da yaptı çok geçmeden, mıcıra girmiş galiba

IMGP7637.JPG

Dediğim gibi, başlarda fena değildi fotoğraflar

IMGP7662.JPG

Fakat devamında acemiliğime geldi biraz. Otomatik modda çekmeye çalışıyordum başlarda, makine odaklanmaya çalışırken çekmek istediğim poz kaçıyordu. Arada bir anda odaklayıp odağı manuele alayım, böylelikle fotoğrafları hemen çekebileyim dedim, onda da çok alakasız bir yere odaklanmışım, fotoğrafların bir kısmı o yüzden çok kötü çıktı. Değilse şu virajlarda falan hoş pozlar çıkabilirdi

IMGP7704.JPG

Bir de bir ara baktım, basıyorum basıyorum tık yok alette, kart dolmuş meğer. Karttaki ilk klasörü bilgisayara atmış olduğumu biliyordum, tek elle ezberden o klasörü seçtim, hepsini silip onaylama işlemini yaptım. Sonra, az yere daha çok fotoğraf sığdırabilmek için fotoğraf boyut ve kalitesini düşürmek geldi aklıma, onu yaparken ekrana bir kaç kere bakmadım değil 🙂 Tehlikeli işler bunlar, siz yapmayın diye söylüyorum 🙂

Gelirken durduğumuz köy kahvesinde durduk yeniden. Sinem Abla’nın motorda bir sakatlık vardı, Davut Abi ilgilendi hemen, alet çantası kolayda olan herkes alet edevat temin etti. Hakan da bir anahtar vermişti ki bu verdiği anahtar az sonra bir olayda esas kahraman olacak.

IMGP7738.JPG

Çaylarımızı tütünlerimizi içerken dönüş yolu hakkında konuştuk. Kimi geldiğimiz yoldan dönmeyi önerdi, kimi farklı bir yoldan. O ara hangi yolun daha “kolay”, hangi yolun daha “eğlenceli” olduğu ile ilgili muhabbetler dönüyordu da konuşulanlar biraz karıştı herhalde. Nitekim eğlenceli yoldan ve kolay yoldan gitmeyi düşünen sayısı hemen hemen aynı iken neticede kolay yoldan, yani geldiğimiz yoldan dönen sadece Hakan ve ben olduk (bu arada belki de bizim yol eğlenceli yoldu, ondan bile emin değilim).

Dönüş yolu için daha fantastik bir makine ayarı geldi bu arada aklıma, diyaframı iyice kısacaktım, böylelikle çok geniş bir alanı aynı anda net olarak çekebilecekti ve odaklama derdi kalmayacaktı. O şekilde ayarladım ama odağı manuelde bırakmışım, yolda da yanlışlıkla odağı değiştirince fotoğraflar yine bulanık çıktı. Sizin aklınızda bulunsun, gündüz vakti ise diyaframı 9’a veya daha kısığa çekin, odağı da otomatikte bırakın, çok rahat güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Neyse, öyle ya da böyle, kalan yol boyunca çektiğim fotoğrafların çoğunda bir tek Hakan oldu neticede

IMGP7813.JPG

Ayaş’a doğru giderken Hakan önde, ben arkadaydım. Bir ara Hakan’dan parlak bir şey fırladı, yerden sekti, kafa hizama kadar yükselip yolun soluna doğru uçtu. Sağa çektik hemen, meğer Hakan’ın verdiği anahtarı, depo üstü çantanın altına sıkıştırmışlar. O da yolda fırlamış. Valla, süper tehlikeli bir andı. Hani, aramızda baya bir mesafe vardı, 10 metre kadar önümde sekti yerden ama o an bana doğru da sekebilirdi, veya solumuzda başka bir araç olabilirdi. Demem o ki dikkat edin, öyle bir şey yapmayın.

Ayaş’a girdiğimizde, benzinliğin birinin önünden geçerken korna sesi duydum, baktım, bir kaç motor var, bizimkilermiş. Hakan farketmemiş herhalde, devam ediyordu, ben de durmadım. İleride, şu Petrol Ofisi’nin orada bir kahve mi ne var ya, orada mola verdik, biz çayımızı içerken az önce gördüğümüz motorcular geçti yoldan, bir de rehber taksici

IMGP7825.JPG

Biz de devam ettik yola, başka bir atraksiyona girmeden evlerimize vardık.

Ve bir gezi raporu da, biraz gecikmeli de olsa böylelikle bitmiş oldu 🙂