3-4 Temmuz Karagöl Kampı – 2. Bölüm

Biz mayışmış yatarken doktor, Serdar ve berber geldi.

Berber hayvanı, gelir gelmez hayvanlığını yaptı

Tam da taş varmış Derya Abi'nin arkasında, Allah'tan bir sakatlık çıkmadı. Berber de ufaktan bir masajla affettirdi kendini

Fotoğrafta benim yeni fotoğraf makinesi düzeneği de görünüyor. Çin malı plastik bir şey, şimdiden gidici olduğu belli ama idare ediyor. Benzer bir tasarımı daha sağlam bir malzemeden yaptırasım var. Tasarım dediğim de metal kelepçeye uygun boyutta bir vida kaynattırsam yeter 🙂 Güzel oluyor böyle yolda fotoğraf video çekmesi falan. Nitekim dönüş yolunun videolarını, fotoğraflarını falan bu şekilde çektim.

O değil de iyi alıştım ben bu motor üzerine uzanma işine

Derya Abi şöyle bir oturdu, yayıldı. Ah be hacılar, şu konfor varken hala yok enduroymuş, yok sipitmiş diyorsunuz 🙂

Keyif müziksiz olmuyor tabi, sağolsun Emrah, tıkabasa doyurdu ruhumuzu

Biz öyle yayılmış güneşlenirken bir tane jandarma geldi, şöyle bir gezindi. Davut Abi falan konuştu biraz, adam bir şey demeden gitti

Bizimkiler, etrafta bir dolaşmaya karar verdiler. Derya Abi, Emrah'ın motoru alacaktı, bir gitti, bir şeyler yaptı, geri geldi, sonra bir baktık, motor devriliverdi soluna

Ayaklık saplanmış meğer. GV650 ayaklığı taktırın gençler, utanmasa suda bile batmayacak yere 😛

Ortalık sakinleşince Emrah'la Serdar bir samimi oldular, pek samimi oldular

Ben de ortalık sakinleşmişken Emrah üzerinde kendi fantezilerimi gerçekleştirmeye karar verdim. Elimdeki çok işlevli bir fantezi aleti

Aslında, Emrah Ablak'ın vardı böyle bir pozu, ona özendim de pek beceremedim. Fotoğraf kısmı tamam da Emrah'a poz verdiremedim, değilse sorun benden kaynaklanmıyor 😛

Şu fotoğrafın gerçek olduğunu düşünsenize, Emrah'tan 3 tane daha olsa mesela, aman diyeyim…

Emrah tek başına bile yetiyor fazlasıyla, nitekim Derya Abi gibi Serdar'ı da devirdi ilk fırsatta. Yalnız, nasıl da masum masum takılıyor halen

Endurocular gezerken Serdar, Emrah'ın yanına oturmuştu. Derya Abi gelince hafiften dellendi tabi. E, güzelim kanepenin camına doymuştu elemanlar

Bizimkilerin peşinden jandarmalar geldi tekrardan. Yanımıza geldi bir tanesi "ruhsatlarınızı alıp komutanın yanına gelin" falan dedi, aldık, gittik

Kontrol ettiler falan da bir şey yapmadılar tabi. Neyi kontrol ettikleri bile belli değildi. Ruhsata falan bakıyor da hangi ruhsat hangi motorun, hangi ehliyet kimin, bir şey belli değil. Misal benim yanımda iki ruhsat vardı, ikisini de götürebilirdim o an. Olay saçma olunca sorduk ne iş diye, rutin kontrol falan diye geçiştirdi. Derya Abi'ye yetmedi bu açıklama, üzerine gitti biraz, alıp götürdüler Derya Abi'yi 😛

Alıp götürmediler de adam gibi bir cevap da veremedi. "Trafik kontrolünde araçtan bile inmez sürücü, polis gelir aracın yanında yapar kontrolü, siz ne diye buraya çağırıp elaleme rezil ediyorsunuz" falan dedi mesela, neymiş, oraya gelse daha rezil olurmuşuz falanmış. Dangalağın önde gideniydi yani. Neyse, aldılar Derya Abi'yi bizimkiler, Davut Abi, doktor falan konuştu biraz "komutan"la. Meğer etraftan şikayet edenler olmuş. Kimin şikayet ettiğini de söyleselerdi de rahatsızlığın kralını gösterseydik, güzel olurdu

Çok geçmeden Murat Abi'ler geldi, kalabalıklaştık iyice

Herhalde ilk defa çocuklar vardı kampta. Gerçi, kamp sayılmaz, piknikti onlarınki ama olsun

Murat Abi de eşiyle beraber bir mutlu aile tablosu çizdiler. Murat Abi'yi çizerken bol bol beyaz boya gitti herhalde, ay gibi parlamış fotoğrafta 🙂

Neyse efendim, bunlar hemen ateşi yaktılar ama ne mangal var, ne tel. Karavancılardan bir tel almıştık biz ama işimiz bitince iade etmiştik. Bir tek sac vardı bizde, getirdikleri eti onda pişirmek de abes olacaktı. Ne yapsak ne etsek diye düşünürlerken Davut Abi gidip bir tel buldu, sesten hızlı getirdi

Karnı tok, sırtı pek olanlar ise keyif halindeydi

Ha bak, Serdar'la Emrah yatacaktı önce, yere serecek bir şey bulamamışlar, tuttular, hamağı söktüler. Gördüm bunları sökerken de şey sandım, hamak dibinde mangal yakıldı ya, yanmasın diye başka yere kuracaklar sandım, meğer yere sereceklermiş. Höyt diye gittim yanlarına, mis gibi hamağı ziyan edeceklerdi neredeyse. Çıkardım, şişme yatağı verdim altlarına, aldım hamağı, ben uzandım

Hamakta yatarken doktor da Derya Abi'nin süpersonik kanepesine yerleşti, aldı gitarı, gitarla beraber getirdiğim kitaba göz atmaya başladı. O da çalarmış meğer, üç beş şarkı çaldı, iyiydi gayet. E be dedim, bu kadar yetenek var da niye heder etmişiz kampları bugüne kadar. Malum, geçen kampta da Onur şarkı söylemişti baya, o da ne, saz mı ne çalıyormuş herhalde.

Yeni gelenler etlerini pişirirken biz de bir süre daha takıldık işte böyle…

Ben tam hamakta uyumak üzereyken ortalıktaki hareketlilik dikkatimi çekti. Derya Abi yüklüyordu motoru. Herhalde ön hazırlık yapıyor derken baktım doktor da hazırlanıyor. Kalkıp sordum, gitmeyi planlıyorlarmış meğer. Hemen ben de hazırlanmaya başladım. Her kampta olduğu gibi yine her yere bin tane eşyamı dağıtmıştım. Pipoları bir yerden, hamağı başka yerden, fotoğraf makinesini şuradan buradan derken zar zor toparladım eşyaları.

Hazırlanan şişten bir parça et aldım bir yerim şişmesin diye, mesela boğazım şişmesin diye. Davut Abi'nin süpersonik kavurmasının yanında pek tatsız tuzsuz bir şey olmuştu tabi 😛

Bindik motorlara, çıktık yola

Yolda bol bol fotoğraf çekmeyi planlıyordum da onun yerine bol bol video çekince yol fotoğrafı çok olmadı. Olsun, videolar daha iyi oldu. Fotoğraflardan da güzel olanlar yok değil tabi, misal, doktor kameralara oynarken

Bunlar yolların iyi zamanları

Sonrasında Emrah da gaza geldi, harbi iyi gaza geldi

Yolda mıcırlı bir sapak vardı, tek başıma olsam muhtemelen oraya sapardım 🙂

Daha önce dediğim gibi, yolda çakıl havuzları falan da vardı bazı yerlerde, feci kaydırıyordu tekeri

Böyle hoppidi hoppidi giderken bir ara Emrah geride kaldı. Ha bak, onu yazmayı unutmuşum, Derya Abi binmişti ya bunun motora. Meğer yolda kalmış gezerken, berbere söyledi, "o yapıyor bazen öyle" falan dedi, geçiştirdik. Meğer o kadar da sallanası bir problem değilmiş. Yine çıkmış aynı sorun, ondan durmuş. O geride kalınca ben de durdum önce, beni görünce Derya Abi de durdu, biraz bekledik, baktım gelen giden yok, geri döndüm, yanlarına gittim. Öyle melül melül motora bakıyorlardı

Çalıştı az sonra motor, gittik, Davut Abi'ler de bizi bekliyordu ileride

Orada yine durdu motor. Pislik kalmıştır belki diye bağırttık falan da işe yaramadı, motor çalışırken çıktık yola.

Yolda bir kaç kere daha durmak zorunda kaldık. Bir ara kendiliğinden de çalışmaz oldu alet, bir iki ittirdik, vurdurduk falan, öyle çalıştı da motor kıyafetleri içinde motor ittirmek de bir meseleydi be hacı.

Bu arada, demiştim ya yolun kenarı uçurummuş diye, şöyle falandı genelde:

Öyleydi böyleydi derken vardık Kızılcahamam'a. Önden varmış olan ekip yol kenarında bir yere oturmuşlardı, biz de yanlarına geçip oturduk biraz ve ufak bir moladan sonra devam ettik. Benzinlikte durduk bir de, çayımızı suyumuzu yedik, atları besledik.

Sinem Abla leylek görmüş benzinlikte, kafayı kaldırıp baktık, meğer her yer leylekmiş. Yüksek direkler hazırlamışlar leylekler için, onlar da gelip yerleşmiş. Gerçi, leylekler için hazırlanmamıştır belki, leylekler uygun görüp çökmüş de olabilir ama sanki özellikle leylekler için hazırlanmış gibiydi.

Hep beraber yola çıktık ama hep beraber devam edemedik, biraz dağınık oldu. Berber yine yolda kaldı mesela bir kaç kere ama işaret etti, devam ettik biz de. Derya Abi bir yerde ayrıldı gruptan, biz hızlı gittik, Serdar pek sevmiyormuş hızlı gitmeyi, o da ayrıl falan derken dağıldık hafiften. Yalnız, esas dağılmayı Davut Abi yaşıyordu neredeyse. Gaz açarken motoru yalpalamaya başladı birden, hemen sağa çektik. O vesileyle Emrah hariç bir araya getirmiş olduk grubu. Davut Abi'ler önden çıktı daha sonra, Derya Abi ve Serdar da Ankara'dan birisiyle konuşuyorlardı. Baktım onlar ayrı plan yapacak gibi, ben de çıktım tek başıma. Kötüydü trafik, sıkışıktı bayağı. Akıncı'ya yaklaşırken arkadan 06 TRP 32 plakalı bir araba sıkıştırmaya başladı. Hani, trafik de sıkışık zaten, yol veremiyorum, öndeki arabayla aramı kapattım biraz. Öyleyken, tam bir kamyonun solundan geçerken adam kamyonla arama girdi. İlk defa birine hareket çektim motor üstündeyken, gördü mü bilmem. Şerefsiz adam benden sonra da devam etti hareketlerine, başkalarını sıkıştırdı, sağlarından sollarından falan geçmeye çalıştı. Yoldan da çıkıyordu neredeyse de zor toparladı. Şu mıknatıslı kartlardan olsa atardım mesela bunun arabaya.

Höyle höyle derken vardım eve. Parkettim motoru, indirdim eşyaları, eve çıktım. Duş aldım, otururken fırtına başladı birden. Yarım saat daha geç kalsam yolda yakalanacaktım yani o yağmura. Emrah yakalanmıştır herhalde, neler yaşadığını o anlatsın 🙂 Harbi la, nasıl geldi ki o, sormadım bak. Bizimki de hoş olmadı tabi, adamı tek başına bıraktık öyle ama olsun, mühendis adamım ben, biri "git" derse giderim, kibarlıktan falan anlamam 🙂