Şirin kedi Gölge’nin Marifetleri…

Hayvanlar sahiplerine çeker derlerdi de inanmazdım pek. Çekiyorlarmış meğer hakikaten. Mesela benim kedi psikopat oldu. Benden tek farkı, kafasındaki psikopatlıkları uygulamaya da koyabilmesi.

Gittikçe tuhaflaşıyor hayvan. Başlarda “normaldir” dedim, “kedidir, oynayacak tabi”. Tabi küçüktü o zamanlar, ısırdığı zaman çok hissetmiyordum. Zamanlar çenesi kuvvetlendi bunun, dişleri sivrildi, pençeleri sertleşti, lakin benim derim kalınlaşmadı ne yazık ki. Küçükken yaptığı gibi ısırmasına izin verdiğim zamanlar hakikaten yakar oldu canımı. Zorladım biraz, ısırdığı zaman bıraktım oynamayı, tavır koydum, belki anlar da akıllanır deyü, fakat anlamadı. Neyse dedim, kabullendim o halini, elim kolum çizik içinde gezmeyi, de, bir yerden sonra kontrolden çıktı iyice, düşmanıymışım gibi davranmaya başladı. Durup dururken ayağıma saldırmalar ki oyun saldırmaları değil, “maaaaav” tadinda ufak bir miyavlama ve hısslama akabinde gelen, geldiği gibi kan çıkartan saldırılar. Bir bana da değil, arkadaşın kedisi bendeyken onu da parçaladı hayvan. Arkadaşı değil, kedisini. Gerçi arkadaş da elinden zor kurtuldu ya o ayrı :).

“Herhalde” dedim ben, kısırlaştırılmadığı için azdı hayvan, ondan bu saldırılan falan. Kısırlaştırdık, yine olmadı, halen aynı. Gerçi bir ara düzelmişti ama hep öyle, bazı aralar düzeliyor, sonra birden psikopatlaşıyor yeniden. Bipolar duygu bozukluğu, manik depresif…

Neyse efen’m, gelelim marifetlerine Gölge’nin (midesi kaldırmayanlar dönsün gitsin, laf atmasınlar “nedir bunlar, yuflar sana, kalktı midem” deyü).

İlk iki fotoğrafta elimde görünen delikler diş izleri. Gölge’yi veterinere götürmek için kafesine koydum güç bela, öteki kedinin peşine düştüm ki Maymun kedinin adı, öyle şey mi olurmuş demeyin, arkadaş yapmış, olmuş. Neyse, ne diyordum, evet, yakaladım Maymun’u, onu da kutusuna koyacağım, bir baktım, gölge kutusundan kaçmış, bana bakıyor. Maymun’u koydum, bir daha düştüm Gölge’nin peşine, lakin bu sefer epey bir direndi Gölge, ben de direndim, bunun tırmalamalarına falan aldırmayarak kafesine kadar götürdüm fakat çizgi filmlerdeki gibi koydu bu patilerinin kutusunun kenarına, girmiyor. Ben zorlarken bir yolunu bulup dişledi ellerimi. Lavaboya gittim hemen ama nasıl şapır şapır kan damlıyor elimden. hemen batticon falan sürdüm, peçete ile bastırdım falan ama durmadı kan. Baktım sağlam bir yara olmuş, dedim, fotoğrafını çekeyim hemen, ki Gölge’yi dişlerimle parçaladığımda “Niye yaptın, vahşi insan” diyenlere gösterecek bir şeyim olsun.


Etim etim, güzel etim…


Sen uzaklarda değil, damarımda kanımsın…

O gün götüremedik Gölge’yi veterinere, veteriner elimdeki yarayı görünce “o şişer de” falan dedi ki şişmeye başlamıştı zaten. Veteriner de öyle deyince şişmeyi ciddiye almadım. Lakin ertesi gün mosmor oldu elim ki aşağıdaki fotoğrafta da o an mevcut. İşyerindeki revire gittim, antibiyotik yazdı doktor, bir de ağrı kesici. Antibiyotiği bilmem de ağrı kesicinin hakikaten faydası oldu. Elimi yukarda tutmazsam patlayacak gibi zonkladı bir kaç gün boyunca.


Davul bile dengi dengine…

Veteriner, bir dahaki gelişimizde, onların saldırgan kediler için kullandığı bir eldiven varmış, onu kullanabileceğimi söyledi. Netekim, kısırlaştırma için götürmeye niyetlendiğimde yine boğuşmaya başladık. Aşağıdaki fotoğraflar o zamandan değil, o günü eldiven sayesinde sağ salim atlatmış idim.

Aşağıdaki fotoğraflardaki yaralar gayet sıradan bir yaz sabahında açıldı. Uyandım, baktım, boşa geçirilebilecek bir kaç dakikam daha var, iyi dedim, keyif yapayım biraz. O esnada Gölge’yi gördüm yatağımın yanında, oturmuş, bana bakıyor. Miyavladı hafifçe, uzattım elimi, oyun istiyor herhalde diyerek. İlk başlarda yine o sert oyunlarından birisini oynuyor gibiydi fakat kontrolden çıktı bir süre sonra. Elimi çektim ben de, bu sefer de kulaklarını geriye attı, kuyruğunu yere vurmaya başladı ve savaş narasını atıp atladı üzerime. LÖYN dedim, kalktım hemen fakat bu adım adım peşimde, saldırı pozisyonunda yürüyor, yine tuhaf tuhaf miyavlayarak. O esnada Maymun’u gördü, kovalamaya başladı. Maymun da artık güvenli yer olarak gördüğü balkona kaçtı hemen ve korkulukların üzerine atladı. Hemen gittim Maymun’u almaya, çünki her ne kadar Gölge korkulukların üzerine çıkmıyor olsa da Maymun’un dengesi bozulursa düşüverir maazallah aşağıya. Ben Maymun’u içeri taşırken Gölge bacağıma saldırdı ama felaket bir saldırı idi yine. Dayanamadım, bıraktım Maymun’u, üzerine yürüdüm Gölge’nin. Tutup bir yere kapatmaktı ilk niyetim, tuttum, sert bir pençe salladı koluma. Sinirlendim, lan dedim, tutayım da atayım balkondan, ve daha sert bir pençe yedim. En son dayanamayıp sarıldım boğazına, bir kaç pençe de o zaman yedim ama şaka maka ellerimle öldürüyordum neredeyse nihayetinde ki bir gün, ters bir anıma gelecek, o olacak. Ya da o olmadan salacağım dışarıya, ne yapayım…





Bu yarayı nasıl yaptığını anlayamadık henüz. Galiba koluma ismini yazıyor. Hmm, Gölge’deki L değildir de Lüsifer’in L’sidir belki de…



Tabi bu şirin kedinin bir fotoğrafını koymazsam olmaz. İşte Gölge, bütün sirinliği ile…

Bakışlarından şirinlik akıyor…