Hay Bin Kunduz!!!

Ah be abi, akılsız başın ayaklarını, hmmm, yanlış oldu. Dur, baştan alıyorum; akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş de oruçlu oruçlu çekilir şey midir?

Bugün sabah 11’de ders vardı, yani sabah 10 gibi çıkmam lazım evden. 10 gibi çıkmam için de en geç 9:30 gibi kalkmam lazım, yavaş hazırlanırım çünki. Ayrıca, 9:30 gibi kalkmam için de 9 gibi uyanmam lazım, yatak keyfi şart çünki. Gel gör ki gece 2 sularında uyanıktım zaten. 2:30 gibi dedim ki, bir şeyler yiyeyim, hani sahur tadında, sonra da yatayım. Şöyle bir kalktım, baktım yorgunum, dur dedim, biraz uzanayım sonra kalkar hem bir şeyler yer hem de alarmları falan kurar yatarım. Tabi, bir uyandım saat 9:30…

Saatin 9:30 olduğunu görünce ah be dedim, yatağın öbür tarafına döndüm. Düşünüyorum bir yandan da, sahuru kaçırdık ama derse yetişebileceğim en azından. Şimdi kalkıp hızlıca bir duş alırım, sonra şu pantolonla şu tişörtü giyerim, sonra da…. Sonrası yok, o ara uyuyakalmışım yeniden. Bir daha uyandım ki 10 olmuş saat. Şimdi, saat 10, en geç 10:15’te otobüse binmiş olmam gerekiyor, yani olay sadece benim evden hızlı çıkmama da bağlı değil, aman dedim, yemişim, ikinci derse giderim. Ağır ağır hazırlandım, 11’i geçerekten çıktım evden. Aslında daha erken çıkacaktım da pesemeng Gölge’nin Maymun’a dayılanacağı tuttu. Adi kedi elinden gelse hiç mama yedirmeyecek Maymun’a. Kendi kabında varken gidiyor, saldırıyor Maymun’a, onun kabındaki mamayı yemeye çalışıyor. Yazık, Maymun’da şey diyemiyor, "Gölge’nin kabı boşaldı, ben de ondan yiyeyim". Ööyle seyrediyor, mecburen müdahale ediyorum ben de. Yine öyle oldu sabah, Gölge’nin mamasını alt katta verdim, Maymun’unkini üst katta. Bende merdivende dikildim, ikisini birden gözlemliyorum. Maymun, ortalıkta Gölge’yi görmeyince sakin sakin yiyordu mamasını ama Gölge öyle değil, bıraktı mamasını, merdivenlerden yukarıya bakıyor, Maymun’un mama yediğini duyuyor ya. Neyse, biraz sonra ikisi de kendi halinde takılmaya başladı. Maymun mama kabının başından ayrılınca tamam dedim, geçti tehlike. Lakin geçmemiş, ben merdivenlerden ayrılır ayrılmaz Gölge yine saldırdı Maymun’a. Kovaladı kedicağızı, sonra da başladı onun kabından yemeye. Ben de aldım kabı önünden, buzdolabının üstüne koydum. Orası iyi yer aslında. Maymun atletik bir kedi, çıkabiliyor buzdolabının üstüne falan rahatlıkla ama Gölge öyle değil. Maymun yüksek bir yerde bir şeyler yiyorsa ancak mal gibi seyrediyor aşağıdan. Niye anlatıyorum ben bunları, nereden geldim? ha, evet…

Çıktım ama çıkarken de aklıma geldi, lem dedim, ya bu hoca ikinci dersi yapmazsa… Arkadaşa mesaj attım, "derse gittiysen de bakem, neymiş pusat?" deyü, değil tabi, hoca ikinci dersi bırakmaya meyilli gibi mi falan deyü sordum, mesaj ulaşmadı. Arkadaş uyanmamış bile muhtemelen henüz. Neyse dedim, gittim, Tam ODTU’nün önünde indim Eryaman otobüsünden, telefon çaldı, başka bir arkadaş "derse neden gelmedin" diyor. Şimdi indim, dedim, ikinci derse geleceğim. "Ders bitti" dedi, meğer genel bir bilgi verip göndermiş milleti. Ah be dedim, ah be… "Sen gel bölüme" dedi arkadaş, konuşalım. Eyü dedim, başladım dolmuş beklemeye kapıda, gelmedi epey bir süre. Lan dedim, hava güzel, ben de güzelim, yemişim dolmuşu, başladım yürümeye. Hemen ardından iki dolmuş bir otobüs geldi fakat tükürdüğümü yalamamak için binmedim. Kapıdan bölüme kadar yürüdüm ve daha yolun ortasında anladım ki yanlış bir karar vermişim. Öyle çok uzun bir yol değil belki ama niyetliyim zaten, yarım gündür ne su içmişim, ne bir şeyler yemişim. Bir de ondan önceki, ayakta geçen otobüs yolculuğu var, velhasılı, öldüm bittim bölüme varana kadar. Bölüm de, maaşallah, savaş alanı gibiymiş hakikaten, roeh dedim. Neyse, arkadaşla gittik kütüphaneye, bir şeylere bakacaktık internetten, onlara baktık, bir kaç bir şey araştırdık falan, baktık saat 2:30 olmuş. Normal zamanda olsa çıkardık, bir şeyler yerdik, veya otururduk bir cafe’ye bir şeyler içerdik falan da işte, Ramazan olunca elimiz kolumuz bağlandı. Beraber iftar yapalım dedi arkadaş da gözüm yemedi, 4,5 saat var ne de olsa iftara, yok dedim, eve gideyim ben. Gittim netekim. Yorgunum deli gibi, açım, susuzum, uykusuzum, âşık gibiyim anasına satayım.

Hazır pizza alacağım, 2 tane de iki buçukluk gazlı meşrubat. Birini iftarla beraber dikerim tepeye, ötekini de pizzayla yerim, mide delinecek belki ama ne yapalım…

Yalnız, markete gitmek lazım şimdi de, ona da halim yok hiç. Evdeki malzemelerle bir şeyler yapayım desem, uğraşasım yok. Bir de bu kadar açken yemek yapamam herhalde, dayanamaz atarım mideye domatesleri, çiğ patatesleri falan. İşte, insan böyle zamanlarda diyor, "evlensem mi acep" deyü. Lakin, ben insan olmadığım için demiyorum, aferin bana…